Pırlantanın formunu üç bölüme ayırıyoruz; taç (crown), kemer
(girdle) ve külah (pavillion).
Elmasın işlenmiş her bir yüzeyine de faset denilir.
Şekillerine göre de her bir fasetin ismi bulunur. Taç kısmından başlayacak
olursak;
Pırlantada en büyük fasetine “tabla (1)” denir. Tablanın etrafını
çevreleyen üçgen fasetlere “yıldız
faseti (8)”, oradan da alta doğru bezel ya da şev (8) faseti ve kemerle
buluşanlara ise “üst yarım ya da üst kemer faseti (16)” adı verilir. Kemerin
altında üst yarım fasetlerinin hizasından aşağı doğru olan yüzeye de “alt yarım
ya da alt kemer faseti (16)”, onların arasından da külah ucuna doğru olanlara
ise “külah yıldızı (8)” adı verilmiştir.
Pırlanta kesimin taç kısmında 33 tane, külah kısmındaysa 24
tane faset ile 57adet fasetten oluşur. Elmas doğanın en sert maddesine olmasına
rağmen elbette ki onunda kırılmaya karşı daha hassas olduğu durum ve yerleri
vardır. Külah ucu da bu hassas yerlerden birisidir. Her şeyde olduğu gibi
incelen bölümler daha kırılgandır. Bunun için de pırlantanın külah ucunda
kırılmaya sebebiyet vermeden kesildiği görülmektedir. Külah ucunun kesildiği
durumlarda da 58 tane faseti vardır diye kabul edilir. Elbette ki bunun
kırılmış bir bölümü düzeltmek veya ham elmasın sivrilmeye gidecek kadar yeri
olmaması gibi durumlarda yapıldığı da bilinmektedir. Burada önemli olan külah
ucundaki fasetin boyutudur. Belli bir ölçüye kadar olanlarda bir etki farkı
görülmezken faset büyüdükçe de kesim kalitesinde sınıfı değişir.
Marcel Tolkowsky’nin 1919 yılında tasarladığı “Full Cut
Brilliant” bizim pırlanta olarak tanımladığımız bu form, o dönem için büyük bir
buluştu. Pırlantanın maksimum parıltılı formu olarak tanıtıldı. Ancak ilerleyen
zamanlarda daha farklı kesim tarzları da gündeme geldi.
1940 yılında geliştirilmiş olan 1949 yılında geliştirilmiş olan
86 fasetten oluşan - King Cut 102 fasetten oluşan – Magna Cut
Başlıca örnek olarak bu iki kesimi sunabiliriz ancak
pırlanta kesim üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Evet, pırlanta kesimden
daha parıltılı formlar elde edilmiştir ancak faset sayısı arttığı ve faset boylarının
küçülmesiyle pırlantanın o yalın şıklığı kaybedildiği için bu kesimler
tutulmamıştır.
Tolkowsky’nin 1919’daki kesim tarzı Amerika Birleşik
Devletlerinde ideal kesim kabul görür. Zaman içerisinde farklı kesim
tarzlarının aranmasının yanı sıra elde olan ideal kesimin üzerine geliştirme
çalışmaları yapılmıştır. 1926’da Johnson ve Roesch bu adımı atanlardır.
Yaptıkları çalışma kalıcı bir hal almasa bile başkalarına örnek olmuştur. 1939
yılında Eppler’in tecrübesiyle geliştirdiği kesim oranlarıyla parlaklık
artmıştır ve Almanya’da pırlanta kesim standardı olarak kabul görmüştür. 1951
yılında Parker’ın çalıştığı kesim oranlarında yansıma artarken dispersiyon
düştüğü için pek kabul görmemiştir. 1968 yılında da İskandinav standardı olarak
tanıtılan ve İskandinav ülkelerinde kabul gören bir kesim oranları da ortaya
çıkmıştır. 1972 yılında ise matematiksel olarak maksimum parlaklığın elde
edildiği Eulitz oranları bulunmuştur.
Pırlanta eğitimlerimize katılmak için başvuru formundan veya egitim@sinapirlanta.com mail adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder